Sabah telefon aramasıyla neye uğradığını şaşırarak uyandı, işten arıyorlardı. Mesainin başlamasına daha bir buçuk saat vardı, muhtemelen saati fark etmeyip aramışlardı, açmamıştı. Kapanır kapanmaz bir daha çalmaya başlayınca acil bir durum olduğu belli oldu. Telefondaki ses çok büyük bir krizi haber veriyordu. Hemen işe başladığından beri en büyük krizle karşı kaşıya kaldığını anladı.
Hayır! Güne böyle başlamak istemiyordu, hatta güne hiç başlamak istemiyordu. Geceki acıyı yaşamaya devam etmek istiyordu. Saatler önce bir yandan çok istediği, bir yandan da hiç istemediği bir gerçekle yüzleşmişti ve vücudu da psikolojisi de hiç beklemediği kadar çok tepki vermişti. Çok ağır gelmişti. Bunca yaşadığına rağmen hala ağır gelen şeylerin olması inanılmazdı. Belki hiç gerçekten başına geleceğini düşünmediği şey gerçek olduğu içindi. Kader yine acı tarafını göstermişti.
Ard arda gelen telefonlar, haberler ve krizin nedenini hala anlamamaları güne başlamasına neden olmuştu. Hızılıca ofisin yolunu tuttu ama daha yolda kalbine giren ağrılarla günün zor geçeceğini anladı. En son tüm kariyerini bırakıp yep yeni bir rota çizdiğinde böyle acılar oluşmuştu. Ama bunun daha başlangıç olduğunu bilmiyordu.
Gün hızlı başlamış, kriz çözülmüş olsa da sonuçları ve analizleri devam ediyordu. Bir yandan önceki gecenin ağırlığı devam ederken bir yandan da işteki stresi azaltmaya çalışıyordu. Ancak vücudu durumun iyiye gitmediğini her fırsatta belli ediyordu. Rutin bir toplantıdayken kalbindeki ağrılar neredeyse orada yığılmasına neden olacaktı ama kimseye açıklama yapmak istemediğinden dayanabildiği kadar dayandı.
Toplantı biter bitmez nabzını ölçmek için bir tansiyon aleti bulabildi ve nabzının sonucunu beklerken tansiyonu çok yüksek çıktı. Bu ne demekti? Tansiyon ne demekti? Sadece yaşlılarda ya da yediğin bir şeyden dolayı olmaz mıydı? Anlamıştı ki öyle değildi ve biraz daha zorlarsa ciddi sorunları olabilirdi. O an tansiyonunu ölçen kadının sonradan dediği gibi bunlar ciddi belirtiler, hele de bu yaşlar için…
Ne yapıyodu kendine? Buna değer miydi? Psikolojisini zaten yerle bir etmişti. Fiziksel sağlığını da yok etmeye ne gerek vardı? Ne değişecekti? Zamanı geri alamıyordu, hatayı düzeltemiyordu. Artık kabullenmesi lazımdı, bazı kararların sonuçları geri alınamaz olur. Üzülmek neyi değiştirecekti? Bunca zaman üzülmüştü, çabalamıştı, dönüşmüştü de ne olmuştu? Ne kazanmıştı? O hatayı geriye alabilmiş miydi? Hayır! O, tercihini yapmıştı, kader buydu, daha önceden düşündüğü değil. Kader oyununu oynamıştı ve kazanmıştı, bunu kabullenmeliydi artık.
Belki de içten içe, belki de istemeyerek olsa kabulleniyordu bunu çünkü o ilk günden sonra bir daha ne kalbinde bir ağrı ne de başka bir belirti hissetmişti. O hep beklediği mucize belki de hatasını geriye alabilmek değil de sonuçlarını atlatabilmesiydi, o atlatamadığı tek sonucu da atlatıyordu. Eğer bu gerçekleşirse mucize tam da bu olurdu.