Son günlerde iyice bozulan uyku düzeni yine kendini göstermişti ve ancak öğle ezanıyla uyanabilmişti. Ezanın sesinden mi başka bir şeyden mi uyandığını tam da anlayamamıştı aslında. Hızla çıkmak istedi yataktan ama yapamadı. Üzerinde o kadar çok yük ve stres vardı ki yapacak tonlarca şeyi olsa bile kımıldamadan duruyordu öylece. Ama kalkmak zorundaydı çünkü kaderini değiştirecek büyük şeylere çok ama çok yaklamıştı, şimdi koyuveremezdi…
Muhteşem bir hava vardı dışarıda, sanki bugün de iş yapma diyordu. Üstelik hiç istemiyordu da gerçekten böyle güzel bir havanın olduğu pazar gününde çalışmayı. İstemese de kendini cezalandırıyordu önceki günlerdeki boş vermişliklerine istinaden… Uzun zamandan beri ilk defa hızlı yürümediğini fark etti içinde inancının gerekliliğini yerine getirmemenin burukluğunu hatırlatan camiinin yanından geçerken. Hızlı yürümüyordu çünkü gitmek istemiyordu işte, her şey bu kadar netti. Neden kendini zorluyordu ki?
Zorluyordu çünkü aslında neden gitmek istememesi falan değildi, yok saymaya çalıştığı, görmezden gelmeye çalıştığı bir şey vardı. Onu yok saymak için böyle bahaneler uyduruyordu. Tam o yok saydığı mesele üzerine düşünecekken birden birinin onunla konuşmaya çalıştığını fark etti. Kulaklığını çıkarıp dinlemeye başladı karşısında duran çapa simgeleriyle donatılmış kıravatlı yaşlı adamı. Çok klişeydi, adam şimdilerde hiç değeri olmayan eski bir ordu mensubuydu ve şimdiki hükümeti sevmediğinden, dindarlardan, cami yapanlardan, alkolü yasaklayanlardan kısacası birçok şeyden şikayetçiydi. Haklı olduğu şeyler de vardı ama yine klişe olarak her türlü inanca saygım var deyip inançlara giydiriyordu, kendi yaşam stilini herkes için en doğru olduğuna inanıyordu… Yaşlı adam konuştu, karşısındaki ise sadece sustu, başka ne yapılabilirdi ki böylelerine…
Nihayet beklenilen gelmişti ve bir buçuk saat boyunca kafasının şişeceği taşıta binebilmişti. Adamı dinlemek mi daha sıkıcıydı, yolculuk yapmak mı kestiremiyordu. Tekrardan kulaklığını takınca düşünceler de tekrar zihninde canlanmıştı. Sahi neden içinde bir sıkıntı vardı, neden aldığı o kararı düşünmeden edemiyordu? Neden aklı hep o karardaydı? Doğru olanı yapmamış mıydı? Üstelik kararı veren kendisi bile değildi sadece ortaya çıkmasına vesile olmuştu. Bu kadar net bir şeyi için neden yine pişmanlık duyuyordu. Kendinden emin bir şekilde hareket etmemiş miydi, etmişti. O halde istediği sonuç olmadığından mıydı tüm bu buhran? Ama kendini beklenilen sonuca hazırlamıştı, hatta içten içe istediği şey de olmuştu. Peki tüm bunlar neden oluyordu üstelik tam da büyük dönemeçlerin eşiğinde…
Yine mantıksal bir çözüme ulaşamamıştı taa en başından beri olduğu gibi. Öyle sanıyordu ki tüm bir buçuk yıllık süreçte hiçbir zaman bir çözüm bulmamıştı, başrol hiçbir zaman kendisi olmamıştı, sadece bir piyondu ve öyle de kalacak gibiydi. Tek duası vardı o da yakın zamanda çökmemekti ama bu da elinde değildi işte… Yapabileceği tek bir şey vardı o da yazmak, yazarak haykırmak içindeki buhranları belki kurtulurum diye kusmaktı yaptığı… Yazmasa ne yapabilecekti? Birine anlatamıyordu, kendine anlatamıyordu, yazmazsa delirecekti…