Hayatımın en güzel dönemiydi, her şey çok ama çok güzel gidiyordu; işlerim, hayatım, hayallerim… Hatta tek iyi gitmeyen şey İstanbul’un havasıydı diyebilirdim. Her şey tam istediğim gibi gidiyordu: KreatifBiri kendi kendine bir sirkülasyon yakalayabilecek hatta gelir elde edebilecek seviyedeydi; benim her şeyim çok iyiydi her gün Kolektif House’a gidiyordum, o etkinlik senin bu etkinlik benim gezerken herkes KreatifBiri sayesinde önceden bilmiş oluyordu, yeni bir proje üzerinde çalışmaya başlamıştım… Tam da hayallerimdeki gibiydi her şey fakat ben yine aç gözlülük yaptım ve tek eksik şeyin de olmasını istedim, saf mutluluk!
Bu tek(!) eksik şey için adım atmadan önceki gün birisi nasıl sürekli kendini motive ediyorsun diye sormuştu. Garip bir şekilde o çok riskli adımı attığım gün de aynı soruyu bu defa farklı yakın bir arkadaşım daha sordu. Cevap çok basitti(!) her zaman bulurdum bir çıkış yolunu… O yakın arkadaşıma cevap veremeden riskli dediğim olayın bazı neticeleri gelmeye başladı ve sonucu büyük bir psikolojik çöküş oldu. Bırak motivasyonu kelimenin tam anlamıyla hiçbir şey yapamıyordum. Böylelikle yaklaşık 40 gün sürecek olan bu karanlık(!) dönem başlamış oldu.
Her şeyim varken birden neredeyse elimde hiçbir şey yoktu ama bilmiyordum ki bu daha başlangıçtı. Psikolojik etkiler sürerken bu defa sağlıksal sorunlar başladı. Sol gözümün önceden az gördüğünü biliyordum ama tatili bekliyordum bu yüzden yok sayıyordum. Ama birden çok ağır ve 10 saat kadar sürebilen sık migren nöbetleri geçirmeye başladım. Üstelik haftada en az 2-3 defa olmaya başlamıştı. Bununla birlikle vücudumda farklı tepkiler de oluşmaya başladı ve direkt şeker hastalığı belirtileri gibiydi. Bu en korkuncuydu çünkü yemek yemeyi sevmeyen ben için en sevdiğim şey tatlı yemekti. İyice korktuğum için ve artık hem sağlıksal hem psikolojik olarak hiçbir şey yapamadığım için erken tatile karar verip Istanbul’u her şeyi bırakıp eve döndüm.
İlk başta süper gelmişti her şey eve dönünce. Hemen kontrolleri yapıp bir gözlük(hayatımda ilk defa) ve diğer hastalıklar için de tedaviye başlamıştım üstelik şekerim de yoktu. Ucuz yırttım derken yine öyle olmadı ve migren için kullandığım ilaç çok kötü ve ciddi yan etkiler gösterdi. O yan etkilerle boğuşurken bu defa herkese söylediğim yalan olan soğuk algınlığı da eklendi ve ben üç gün yerimden dahi kalkamadım. Üstelik bu yan etkiler bedensel zararın yanında düşünmemi de engelliyordu. Yan etkilerin de böyle farkına vardım zaten. Bu olayın üzerinden bir haftayı aşkın süre geçmiş olsa da hala tam kurtulamadım ki öncesi de vardı.
Peki, sadede gelelim. Bu yazıyı neden yazdım? Bu kadar şey neden başıma geldi? Aslında size yalan söyledim. Hiçbir şey yapmadım derken, düşündüm. Tüm bu 40 gün boyunca düşündüm. Bunun sonucunda tüm bunların başıma neden geldiğini ve neler yapacağımı kararlaştırdım işte onlara da aşağıda yer verdim.
Tüm bunlar neden başıma geldi? Olayı ikiye ayırarak anlatacağım: Sağlık ve psikoloji. Sağlıktan başlayalım. 3 ayı aşkın süredir gece gündüz koşturuyorum. Bu süreçte ise en az dikkat ettiğim şey ise beslenme ve sağlık oldu. Çoğu günler bilirim ki sabah 8’den akşam 10’a kadar çalışmama rağmen sadece bir tostla ayakta kaldığım. Onlarca bardak kahve, çay(siyah çay) tükettiğim günlerin haddi hesabı yok. Soğukmuş falan hiç dikkat etmedim, nasıl iyi göründüğümü düşünüyorsam öyle giyindim. Sağlıklı olan şeyler yerine sağlıksız şeyleri tükettim, özellikle içeçekte yine. Çok ama çok düzensiz beslendim ve spor hiç yapmadım.
Psikolojik kısmına geçersek aslında size ilk başta söylediğim tabloya bakarsak benim tüm düzenimi bozan şey gibi geliyor değil mi? Evet başta öyleydi de zaten. Fakat tüm acı çektiğim, düşündüğüm, her şeyi sorguladığım o zor dönemde tutunduğum tek bir şey vardı. O da o başta attığım riskli adımın getirdiği şeydi. Eğer O da olmasaydı neler olurdu bilemiyorum. Çünkü kelimelerle nasıl tarif ederim bilmiyorum ama tüm hayallerimden vazgeçmeyi, sıradan olmayı, bu kadar düşündüğüm, sorguladığım için kendimden nefret ettiğim bir dönemdi. Bunlar doğamı tümden inkar etmek gibi bir şey. Yaşamamalıydım yani. İçi her zaman yaşam sevinciyle dolu olan, insanların hayaller edinmesi çin çırpınan biri söylüyor bunu…
Öyle bir haldeydim ki tüm planlarımın yanlış, hayallerime ulaşmamın imkansız olduğunu düşünüyordum. Üstelik kendimi öyle bir hale getirmiştim ki alternatif yol neredeyse bırakmamıştım. Yani seçim şansım da yoktu. Ne yapmalıydım nasıl çıkmalıydım bu durumdan? Eskiden hiçbir şey istemeden önüm açılırken şimdi neyi istesem önüme engeller konuluyordu. Ne yapmalıydım? Ne?
Bilmiyorum çok düşünen, sorgulayan birisi misiniz ama böyle olmanın en kötü yanı da tüm bu sorgulama, düşünme sürecinde tek olmanızdır. Yani kendi beyniniz kendi yer adeta. Bu dönemde o çok düşünmekten kafayı yiyenleri anladım, sanırım ben de çok yakındım. Ama ben bir çıkış yolu bulmuştum: yazmak.
Etrafımda beni tam olarak anlayabilen kimse yoktu ben de bu yüzden ne yaşadığımı hikayeleştirerek yazıya döktüm ve bu blog üzerinden yayımladım. Bu süreçte iki elin parmakları kadar sayıya ulaştı sanırım. Üstelik sadece bir kişi için. Neden bilmiyordum ama beni anlayabileceğini düşünüyordum. Kendimi kaleme döktükçe rahatladım, olayları daha iyi gördüm. Elbette tam yeterli olmadı ve ben de direkt okuyan kişiye sordum yukarıda sorduklarımı. Cevap verdi, düşündü ve anladı da sanırım.
Bana ya hayallerin için doğru zamanda değilsin ya da bu yaşadıkların ne kadar zorlu bir yolunun olacağının habericisi olacak demişti. İlk başta sadece zamana odaklanmıştım fakat sanırım ikisi de var. Zaman konusunda evet çok erken davrandım bu kadar işe girişmekle çünkü bu yıl da anladığım üzere doğru zaman ve doğru değildi bu kadar risk almam için. Zorlu bir yolculuğum olacaktı evet bunu biliyordum ta en baştan fakat sanırım böyle darbe etkisi yaratacak bir şey de gerekliydi çünkü diğer yaşadıklarım pek bir şey değilmiş, yeni anlıyorum 😁
Bir de daha önceden bir yazı yazmıştım, pragmatist olacağım üzerine. O dönemden beri de iyi ya da kötü biri olmak çok umurumda değildi çünkü biliyorum ki iyiler pek kazanamıyor. Eğer net bir çizginiz de yoksa bazı şeylerin de önemi de kalmıyor. İşte bu süreçte ben de insanları kırıp kırmadığımla pek ilgilenmedim. Aklıma ne geldiyse söyledim ve sanırım onlarca insanı böyle kırdım. Bu ben değildim. Çok ah aldığımı düşünüyorum. Umarım onlar da birgün affeder beni. Ayrıca söylemek isterim ki özünüzüde bir şey var ve ne yaparsanız yapın onu değiştiremeyeceksiniz o yüzden özünüz neyse öyle yaşayın ki en optimal seviyeye gelmiş olun….
Sonuç olarak tekrar işlerimin başına, hayallerimin başına döndüm. Eskisinden daha çok, daha sağlam ama daha sağlıklı bastıracağım çünkü ben bunu seçtim ve seviyorum bunu (daha iyi anladım). Ayrıca birçok olayda özellikle başta bahsettiğim psikolojik olay gibi hep en kötü ne olabilir deyip yaptım. Yani en kötüsüne baktım ve göze alınıyorsa denedim, risk aldım. Şu an iyi ki öyle yapmışım diyorum. Bazen başta bize kötü görünen şeyler sonunda iyi gelebilir, bekleyin, zamanı bekleyin… Son olarak da sizi anlayan biri ya da birilerini bulun ve onları yakınınızda tutun, uzaklaştırmayın, üzmeyin….