En uzun gökdelenlerin birinin en üst katların bir tanesinden gri şehri izliyordu. Hava yeni kararırken ara sokaklara güneşin ne zaman geldiği gittiği belli değildi. Büyük ihtimalle çoğu güneşi görmüyordu bile. Tüm bu gri “modernliğe” bakarken yıllar önce, kendi parasını kazanmaya başladığı yıllarda ilk defa bu gökdelenlere girip çıkmaya başladığında inşallah tüm ömrüm bu beton yığınlarının arasında geçmez diye ne kadar da çok düşündüğünü hatırlamıştı birden. 35 yaşında kurtulacaktı ama bi 3 yıl kadar daha vardı…
Hayat arkadaşı ancak ikinci seslenişte ona duyurabilmişti kendini. Mutfağa çağırıyordu, yemeği hazırlamaya başlayacaklardı ama Ezha bu seferlik onun tek başına hazırlayıp hazırlamayacağını sordu. Onayı alınca ucunu yakaladığı düşünce selinin peşinden gitmeye devam etti.
Yine aynı yıllara gitti, 20’li yaşlarının başına. Tüm hayatı o dönem şekillenmişti; okulu bırakmış, kendi işini kurmuştu, mutluluğu hatta az önceki naif sesin kaynağı olan hayatının aşkını da o dönem bulmuştu. Aslında aşkı o dönem bulmayı planlamıyordu, daha doğrusu hiçbir dönemde bulabileceğine inanmıyordu. Çünkü o, mantık ve plan kişisiydi. Uzun dönemli keskin planlar yapar, onlara erişir ve tüm olaylara olabildiğince mantığıyla yaklaşırdı. Aşk gibi hele de ilk görüşte aşk gibi şeylere inanması mümkün değildi. Mantığa da o dönem ki bilime de tersti bu! Ama bir yandan da insanlar, şairler, sanatçılar nasıl olur da bu kadar çok ilk görüşte aşktan bahseder diye de düşünmekten kendini alamıyordu.
Hayatı boyunca büyük konuştuğu ne varsa başına gelmişti, kader her defasında kendini göstermişti ona. İlk görüşte aşka da inanmayan biri olarak delicesine aşık olmuştu. Olmuştu olmasına ama bir karşılık bulamamıştı, reddedilmişti. Tüm hayatında kendi şansını kendi yaratan biri olarak birinin iki dudağının arasından çıkacak tek bir sözcüğe bağlı kalmak ona da ağır gelmiştir elbette. Eli kolu bağlı olup net hiçbir parametresi olmayan bir durum için şans dilemek de saçmaydı, biliyordu… Üstelik kendini çokça küçük de düşürüyordu, kendi kendine acıdığı dönemler olmuştu. Yine de pes etmek istemiyordu, umutluydu, nedense geleceği görür gibiydi. Tüm her şey geleceğin o mutluluğu için değerdi, geriye kalan her şey bir hiçti. Bunu çok iyi biliyordu.
Aklından hiç gitmeyen bir an vardı, o son defa şans isteyip reddedildiği an. Hep şansını sonu kadar zorlayan biriydi ama bu olayda son yoktu, tek hakkı vardı çünkü karşısında kırmak, üzmek, rahatsızlık vermek istemediği biri vardı. Bir kere deneyip reddedilmişken bir defa daha isteyemezdi ama kendini de aşkını da anlatamamıştı… Bundan ötürü büyük bir korkuyla tekrar bir şans istemeye karar verdi. Korkması yine reddedileceğinden değildi zaten bunu bekliyordu hatta hiç cevap almamaya odaklanmıştı bile. Korktuğu şey ona rahatsızlık vermekti…
Yine de o akşam yazdı. Saatler geçmişti cevap yoktu, muhtemelen de olmayacaktı. Zaten buna hazırlanmıştı. Dakikalar geçmek bilmiyor, canı gittikçe sıkılıyor, yanlış yaptığını düşünmeye başlamıştı. Sıkıntısını geçirmek için uyumayı düşündü yatağına girdi uyku ve uyanıklık arasında birden mesajın geldiğini gördü ama emin olmadı. Bazı rüyalarında da böyle şeyler görürdü. İnanamıyordu ama gerçekti uzun bir cevap almıştı.
Saatlerce sürecek bir konuşma süreci başlamıştı böylelikle. O anki mutluluğunu yüzünde bir tebessümle tekrar hatırladı. İnanamıyordu gerçekten onunla konuşabilme şansını elde edebilmişti. Üstelik aşkın ne demek olduğunu da o gece anlamıştı. Çünkü evet ilk görüşte bir şeyler olmuştu, bunu her yerinde hissediyordu ama hayatını mantığıyla yöneten biri olarak da ya hiç birbirimize göre değilsek demekten de kendini alamıyordu…
Evet önceden nasıl biri olduğunu biraz öğrenmişti ama o gece mesajlarda fark ettiği şeyler vardı. Mesajlara düşünerek, zekice cevap veriyordu. Hiçbir mesajına hemen cevap verilemiyordu, zorluyordu. Karşısındaki kendi için çok önemsiz biri olsa bile umursuyordu. Bu çok önemliydi o dönemlerde o yaşlarda kolay bulunamayan bir özellikti bu. Hiçbir şeyi es geçmiyordu, gerçekten dinliyordu karşısındakini. Üstelik Ezha’yı anlamıştı da.
O gece kötü sonlanmıştı, ertesi sabah kalmak istemiyordu, hiçbir şey yapmak istemiyordu. Öğlen olmuştu hala yataktaydı, kafayı yemek üzereydi, düşünerek içinden çıkamayacağı bir durumda olduğunu anladı. Bu yüzden farklı şeyler yaparsa, belki konuşursa daha iyi olabileceğini düşünerek buz gibi havada ince bir şeylerle dışarı çıktı. Acı çektirmek istiyordu kendine; yemedi, konuşmadı, üşüdü…
Bir şekilde o çok da sevemediği ama O’nu hep gördüğü yere gitmişti. Korkuyordu onu görmekten, rahatsız etmekten ama son aylarda hiç gelmemişti o gün de geleceği yoktu ya. Hayat buydu işte oradaydı. Ne yapacağını bilemedi önce; çekip gitmeli miydi, kalmalı mıydı? Çekip gitmesinin daha kötü olacağını düşünüp kaldı. Ama kesinlikle ona bakmayacaktı, onu rahatsız etmeyecekti. Tabii ki o durumda içindeki boşluk gittikçe arttı ve arttıkça hiçbir şey yapası gelmedi. Ama nedense o geçmek bilmeyen anlarda ondan bir mesaj bekledi. Sanki telefonuna (o zamanki iletişim cihazı) gelecek mesaj ondan olacak gibi her bildirime başını kaldırıp baktı ama yoktu. Daha fazla dayanamayıp çekti gitti oradan.
Akşamına yine kendine acı çektirmeye devam ediyordu bir şekilde. Çünkü O’nunla bağlantılı olduğu için acı bile güzel geliyordu. Saat çok erkendi ama yine de uyumak istiyordu, belki öyle kurtulabilirdi. Yine tam uyuyacakken telefonundan gelen mesajla irkilmişti. Mesaj ondandı; yine kalp atışlarını tüm vücudunda hissetti, nefes alması zorlaştı, göz bebeği büyüdükçe büyüdü. Çok uzuuun bir mesajdı. Bu defa çok daha netti istemiyordu ama onu da düşündüğünden yazmıştı. Tabii ki yine büyülendi ama bu defa net anladı ki onu daha fazla nasıl olursa olsun rahatsız etmemeliydi.
Sonraki birkaç gün ne yapacağını bilemedi. Bi O’nu görmek istedi bir kaçmak, yok olmak… Hatta son defa bir anda kendini onun karşısında gördükten sonra bir daha karşısına çıkmamaya kesin karar vermişti.
Tüm bunların sonucunda anlamıştı ki aşk öyle bir şeydi ki bir şekilde doğru kişiyi buluyordu ne kadar garip görünse de… Belki de kader bazılarına böyle karşılık veriyordu.
Devamını da hatırlamaya çalışırken birden yemeğin hazır olduğu sesi duyuldu. Belki de tıpkı şimdi olduğu ya bir şeyler yazmıştır ya da belki de yüz yüze konuşmuştur… Kim bilir belki de O, sadece bir şeylerin farklı olduğunu hissedip sadece bir şans vermiştir…
Ansızın aralıklı kapının ardından duyulan adımlarla irkildi, bu o olmalıydı, bu hikayenin belki de en güzel yanı; uzamaya başlayan kıvırcık saçlarıyla sağa sola yalpalayan adımlarla “babaa” demeye yeltenerek geliyordu… Kızını, tüm geçmişini ve mükafatını kucağına alıp yemeğe geçti. O an tekrardan fark etti ki tek şans her şeyine, hayatına bedeldi!