Kader! İnsanlarda hep kaderin önceden belli olduğu ve olumsuz durumlarda kaderinde varmış inanışı oluyordu. Ama Zea böyle düşünmüyordu, kişi kendi kaderini yaratırdı. Tüm olayların olasılığı kendi ellerindeydi. Sırf bu inanışı için çok zor bir amaç edinmişti kendine, bunu hayatıyla kanıtlayacaktı.
Bu amaç uğruna birçok şeyi yok sayıp gecesini gündüzüne katarak çalışıyordu. Hayatını, her şeyini riske atmıştı. Mutlu da sayılırdı, aslında diğerleri gibi kendine biçilen kaderde ilerlemediği, kendi seçimlerini yapabildiği, kendi yolunu yaratabildiği ve diğer birçok şeyden ötürü çok mutluydu. Doğal olarak etrafındaki çoğu kişi de hayrandı cesaretine, yaptıklarına -tabii çok kıskanç olanlar hiç eksilmezdi ve yoluna taş koyanlar da çoktu ama bunlar ona vız geliyordu, sadece yoluna bakıyordu. Ee bir de deli gözüyle bakanlar da vardı ama o memnun bundan.
Her şey istediği gibi giderken sürekli bir şeylerin yanlış olduğu, eksik olduğu hissiyatı her yerini kaplamıştı. Evet emindi bir şeyler eksikti, tüm zerrelerinde hissediyordu bunu ama neydi bu?
Tüm olayları lehine çevirebilme ya da en azından olumlu bakıp ders çıkarma gibi çok güzel bir özelliği vardı. Vardı fakat kader onu öyle bir duruma sokmuştu ki hayatı boyunca baz aldığı tek şey olan mantığı bile bu durum karşısında çaresizdi. Mantık da bildiği tüm yöntemler de çalışmıyordu. Çaresizdi…
Pes etmemesiyle herkesi şaşırtan Zea pes edecek gibiydi, tüm yollar, tüm yöntemler boşa çıkıyordu. Eli kolu bağlanmıştı, çırpınıyordu elbette ama daha ne kadar dayanabilirdi bilmiyordu. Muhtemelen bir sonraki yaş gününde ya tüm hayatı batacaktı ya da istediği amaca ulaşması için tüm kapalı kapılar açılacaktı. Durum pek iç açıcı değildi ama umut her zaman olmalıydı…
Yine neler yapabilirimi düşünürken birden neden sorunu bulmadan çözüme odaklanmaya çalışıyorum diye düşündü ve o anda dizeler dökülüverdi…
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu…